DIANA CABEZA

Estudio Cabeza

Başla

Tasarım bize hayatı tümüyle deneyimleme imkanı verir… Renkler, dokular, sıcaklıklar tüm duyularımıza hitap eder. Teknoloji ve ham maddeler; insanın yetiştiği doğal ortam, giysiler, objeler gibi insanın korunmasının farklı katmanlarını insancıllaştırmanın bir aracı. Tasarımı, insan vücudu ve doğanın bir uzantısı gibi düşünüyorum.

Tasarıma başlama öykünüz, eğitiminiz ve bugüne kadarki kariyerinizden bahseder misiniz?

İlk adımlarım mezun olduğum “Güzel Sanatlar”daki çalışmalarımdı. Bu okulda canlı insan modellere bakarak 1’e 1 ölçekte çiziyordum. Bu; kendimi insan gövdesi, cildi ve ifadesiyle doğrudan ilişkilendirmem için bir fırsattı.

Öğretmenlerimden aldığım dersler her zaman sadece obje ve insanlara yönelik değil, aynı zamanda işgal ettikleri veya içinde yaşadıkları mekana da yönelik oldu. Bunların temsili, bu hacmin anlaşılması ve tanımlanmasından ortaya çıktı.

Daha sonra mimarlık okudum ve mezun oldum, fakat nihayetinde endüstriyel tasarıma yöneldim, 1’e 1 ölçeğe ve insanların sosyal davranışlarını gözlemlemeye döndüm ki bu bugüne kadar ilgi odağım bütünden parçalara ve mekan ölçeğinden arazi ölçeğine kadar gövde, mekan ve tasarım arasındaki ilişki oldu.

Tasarım felsefenizi nasıl tanımlarsınız? Nelerden ilham alıyorsunuz?

Ülkemi baştan başa doğayı gözlemleyerek ve arazinin dilini okuyup, insanların yerleşeceği bağlamları hayal ederek gezdim. Ölçülemeyen, sınırsız, devasa, sonsuz, geniş, uçsuz bucaksız ve kuşatılmamış Güney Amerika toprakları, bir alan belirleyip sınırlamak ve ona insan ölçeği ile müdahale etmem için bana meydan okuyor…

Bu topraklar ve insan vücuduna olan ilgim benim ilham kaynağım; erkek – kadın kas ve kemikleri, mekan ve bağlama uyum sağlamaları; yokluklarında bir iz, bir ayak izi bırakmaları… Odak noktam insan ve bağlam, gövde ve destek ile bunların arasındaki boşluğu yakalamaya, tasarlamaya çalışmak. Bu ruhani katmana bir kimlik ve varlık bahşetmeye çalışmak. Kavramak ve maddeleştirmek istediğim işte bu temas alanı.

Tasarımı bir obje yerine “dinlenmek, uzanmak, misafir etmek, karşılamak, korumak” gibi antropolojik bir bakış açısı ima eden fiil formu olarak düşünüyor ve “işlevler” değil “kullanım” açısından tasarlıyorum. Bu bize “insan” ve insanın belirli bir alandaki diğer kişilerle sosyal ve soyut olmayan yaklaşımla nasıl ilişki kurduğunu gösterir. İnsanlardan, onların ritüellerinden ve kamusal alandaki koreografilerin organize edilmesi arasındaki ilişkilerinden ilham alıyorum.

Tasarım sürecim; ülkemdeki seyahatlerimden, kültürel, coğrafi veya sosyal içerikleri üzerinden sezgilerimi büyüten yerlerin fotoğrafik incelemelerinden besleniyor ve fikirlerimi “konut” şemsiyesi altında koruyor. Tasarımı, insan vücudu ve doğanın bir uzantısı gibi düşünüyorum. Doğal ve kentsel arazi içinde yaşanması amacıyla tasarım yapıyorum fakat aynı zamanda tıpkı bir ayna oyunu gibi doğa da benim içimde yaşıyor.

Bu topraklar ve insan vücuduna olan ilgim benim ilham kaynağım; erkek - kadın kas ve kemikleri, mekan ve bağlama uyum sağlamaları; yokluklarında bir iz, bir ayak izi bırakmaları...

Kent mobilyası olacak tasarımın şehir dokusuna uyumu için dikkat edilmesi gereken noktalar neler?

Kamusal alan; kentin kültürel kimliğine, tarihine, geleneklerine, kent unsurlarına sıkı sıkıya bağlıdır ve toplumsal destek, ölçeği ne olursa olsun bu kimliğin tanımlanması ve yeterlik kazandırılmasında önemli bir rol oynar. Kentsel ögeler ve destek sistemleri, tekrarlamalar ve etkileşimler üzerinden, kent yaşamı için bir arka plan gibi davranan çok çeşitli hizmetler yaratır. Mikro mimariden kaldırım modellerine, dinlenme elemanlarından kent mobilyalarına kadar uygun hizmet araçları ve tüm toplum içinde fiziksel bir iletişim oluştururlar. Kentsel ögeler, toplumun içinde barındığı ve etkileşimde bulunduğu duyarlı bir kabuk oluşturur. Bunu mümkün kılmak için; bütüne entegre olarak kentin göze hemen çarpmayan kabuğunu dokuyan, birbirine bağlanabilir birimler tasarlıyoruz. Bu kabuk etkin bir faktör olarak tarihin izini taşır; malzemenin izi, teknoloji ve kullanım, bunların tümü geçmiş ve şimdiki zamanın şahitliğini yapar ve böylece sürekli olarak evrilen hacimsel ve zamansal bağlamlar içinde birbirine eklemlenir.

Tasarımın konumlandırılacak kentsel bölgeye özgü şekillenme sürecinden bahseder misiniz?

Bir şehirdeki tasarım, gerekli olan müdahalenin ölçüsünün ne olacağının ifadesi açısından bizim için büyük bir meydan okuma içerir: Kent bir bütün, bir birim ve içinde yaşanabilir büyük bir kaptır. Kentin destek sistemi genel ya da özel perspektiften düşünülebilir… Bu ikilik ona hitap edecek değişik yolları işaret eder; bir tarafta kent mobilitesi ve bağlanırlığın inşasına yönelik etkin destekleri kapsayan en küresel yaklaşım ve diğer tarafta pasif doğayı destekleyen ve sosyal yapıyı toplum koşullarında yorumlayan, çevre ölçeklerini ve karakteristiklerini gözeten daha kendine özgü bir yaklaşım. Dolayısıyla iki ölçekle yüz yüzeyiz, büyük kentsel arazi ölçeği ve kentsel mekan ölçeği.

Farklı yaş gruplarından kullanıcılara hitap eden, şehir hayatının konforlu ve kullanışlı bir parçası olacak tasarım dinamiklerinden bahseder misiniz?

Herkes için erişilebilir kent konseptini vurguluyoruz, bu fikir bütün kent unsurlarımızda mevcut. Peşinde olduğumuz şey yaşam ergonomisi ve açık matris tasarım; sadece işlevselliğin ötesine geçip objelerle ilerlemeye çalışmak, benimseme fikrine yönelik çoklu kullanım seçenekleri sunmak. Birçok öge kullanıcıya, destekle kendi kişisel ilişkisini oluşturma veya mekanın topoğrafisiyle harmanlama imkanı veren doğal destek sistemi olarak algılanır. Tasarımlarımız sadece birer obje olmaktan daha çok, arazi ve topoğrafyanın bir parçası olması düşünülerek tasarlanıyor.

Son dönemde hayata geçen kent odaklı çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

Biri geçen yıl yenilenen tarihi bina Retiro Merkez Tren İstasyonu’nun ekipmanı. Bu durum, bir taraftan terminalin büyük bölümünü ihtiyaç duyulan oturma alanları açısından çözümlememiz gerekliliği, diğer taraftan mobilyalarımızı renkler, dokular ve kaplamalar yönünden binanın tarihi miras koşullarına uyarlamak üzerine çifte zorluk taşıyordu. İki farklı tipte koltuk düzenlemesi önerdik: Karşılama veya buluşma yeri görevi gören merkezi alanlarda; bekleme, dinlenme, görme, görülme ve nihayetinde tek başına oturmak için “Encuentros” koltuk sistemi.

“Encuentros” farklı renklerde, bu uygulamada yer döşemesi ve daha önce var olan seramik karoların renkleriyle boyanmış dört beton üniteden oluşan kullanışlı bir heykel. Üniteler, karşılama ritüelleri için topoğrafik bir alan oluşturmak üzere çoklu konfigürasyonlar şeklinde kombine edilebiliyor. “Comunitario”; yoğun kullanıcı talebinin olduğu alanlara kurulan, açık ve nötr tasarıma sahip bir destek sistemi olmasıyla insanların bavullarıyla birlikte uzanabilmelerine olanak tanıyan bir bank sistemi. Net olarak tanımlanmayan doğası kullanıcıya, bankla arasında kişisel bir ilişki oluşturma imkanı sağlıyor. Orijinal mobilyalara benzeyen koyu kahverengi bitişiyle, lamine ahşap levhalardan oluşan tasarımı, sırt destekli veya desteksiz olarak, doğrusal ve mekan versiyonları şeklinde sunduk.

Son zamanlardaki bir diğer proje ise Buenos Aires Planetarium’unun dış mekanlarının donatılmasıydı. Burada; sohbet etmek, paylaşmak ve dinlenmek, yıldızları dikkatle izlemekten yorulan sırtlara ve zihinlere destek sağlamanın yanı sıra bir kent molası vermek isteyenleri düşünerek “Espalditas” sırt desteklerini geliştirdik. Sırt destekleri; yıldızları izlemek, takımyıldızları zihinlerde canlandırmak ve aynı zamanda ufku seyrederken karşılıklı sohbet için “düşünceye dalma” ve “yeniden buluşma” şeklinde nötr destekler olarak iki versiyona sahip. “Espalditas” konsepti vücudun bir ayak izi olarak keşfedilmesi ve vücut ile zeminin arasında katman görevi gören desteğin çözümlenmesi üzerine oluşturuldu.